17 Şubat 2017 Cuma
Fantom (Hayalet) Ağrısı
Fantom ağrısı , cerrahi müdahale ile kesilmiş ya da kazara kopmuş bir uzvun hala varmış gibi ağrımasıdır. Güdük ağrısı ise uzuv kesildikten sonra kalan parçada olur. Bu tür vakaların dörtte üçünde fantom ağrısı görünmektedir.Genelde ağrı uzuv kesildikten birkaç gün sonra ortaya çıkar ama birkaç ay hatta yıllar sonra da başladığı görülmüştür.Ağrı hissi yıllarca sürebilir ama bazen zaman geçtikçe düzelmektedir.Çok az kişi sürekli ağrı hisseder. Bazıları gün içinde ağrı atakları yaşar , bazıları da haftada birkaç kez. Fantom ağrısı zonklama , yanma ve batma hissi olarak tarif edilir.Ağrı daha çok uzvun uç kısmında ,hayali parmaklarda hissedilmektedir.Kesilmiş uzuv kısalmış veya şekli bozulmuş gibi hissedilir(teleskop belirtisi). Stres ,endişe ve hava değişimleri ağrıyı daha da kötüleştirir.
Peki madem bu ağrı hayalet ağrı , tedavisi nasıl oluyor diye soracak olursanız onu şöyle yanıtlayayım; her ne kadar adı hayalet olsa da her ağrının bir nedeni, ortak bir yönü vardır. Bu ortak yön ağrının sinir sistemimiz tarafından hissedilmesidir.Fantom ağrılarda o uzva bağlı , çeşitli biçimlerde zarar görmüş sinir hücreleri ise ağrıya sebebiyet verecek herhangi bir olgu olmasa bile beynimize 'orda bir ağrı var' mesajı gönderir.Bu ağrıların keşfedildiği ilk zamanlar, doktorlar cerrahi müdahale ile o sinirleri koparıyorlardı , her ne kadar çözüm gibi gözükse de kopan sinirler bir süre sonra başka yerlerde felce neden oluyordu.
Şimdilerde öncelikle çeşitli ilaçlar kullanııyor ama ilaç tedavisi çoğunlukla yanıt vermiyor çünkü bu ağrının kesin bir ilacı yok.Ayrıca bir hastaya iyi gelen bir ilaç diğerine iyi gelmeyebiliyor.Bazen de morfin türevi ağrıkesiciler işe yarayabiliyor.
Yine şimdilerde 'ayna terapisi' dedikleri bir yöntem var. Dikdörtgen bir kutu ayna ile ikiye ayrılıyor.Sağlam el hasta tarafından görülecek şekilde kutunun açık kısmına yerleştirilir , kutudaki ikinci bölme kapalıdır ve hasta onu görmez. Kapalı tarafa ise diğer el konur. Sağlam elini koyduğu tarafta aynaya bakarken her iki elini birden hareket ettirdiği hareketleri yapar . Sağlam elin yansıması simetrik olduğu için beynimiz tarafından sanki diğer el varmış gibi görünür, böylece ağrıya yol açan döngü kırılmaya çalışılır.Yani beynimiz iki elimizin de olduğunu düşünecek ve basit bir düzenekle ağrı dindirilecektir.
28 Ocak 2017 Cumartesi
EPİLEPSİ (SARA)
Epilepsi nöbeti (yada
krizi), beyin normal aktivitesinin, sinir hücrelerinde geçici olarak meydana
gelen anormal elektriksel aktivite sonucu bozulması ile oluşan klinik bir
durumdur. Halk arasında “Sara Hastalığı” olarak da bilinen epilepsi, kendini
epileptik nöbetler ile göstermektedir. Epileptik nöbet gerçekleştiğinde hastada
gelip geçici bilinç kaybı veya farklı özelliklerde belirtiler olmaktadır.
Kişinin tek bir nöbet geçirmesi, epilepsi hastası olduğu anlamına gelmez.
Epilepsi oldukça yaygın
bir hastalıktır. Toplumda görülmeme sıklığı, ülkemizde ve dünyada olduğu gibi %
0,5 ile %1 arasındadır. Cinsiyetler arasında epilepsi hastalığının görülme
oranında herhangi bir farklılık yoktur.
Epilepsi belli bir yaş
grubunda değil herhangi bir yaş ve zamanda ortaya çıkabilmektedir; ancak ilk 16
yaşa kadar ve 65 yaşından sonra görülme sıklığı artmaktadır. Çocuklarda 16 yaşa
kadar en sık görülen nörolojik hastalık epilepsidir.
>>Çocukken
yaşanılan menenjit veya havale gibi hastalıklar ileride epilepsiye dönüşme
riski alabiliyor. Bunun yanında beyin tümörü ya vücuttaki şeker azlığı da aynı
şekilde ileride epilepsi etkisi yaratabilmektedir. Her yaştan
insan epilepsi hastalığına yakalanabilir. Anne
karnındaki bebek dahi, anne karnındayken epilepsi
nöbeti yaşayabilir. Aynı şekilde
yeni doğan bir bebek de epilepsi
krizi geçirebilir. Bunların
sebebi aileden gelen genetik hastalıktır. Yeni doğan bir bebeğin kafası üzerine
düşmesi veya baş bölgesine darbe alması çocuklarda
görülen epilepsiye kuvvetli bir örnek olarak verilebilir.
Hastalığın sık görüldüğü
çocuk yaşlarda anne ve babanın gözlemleri teşhis için önemli rol oynamaktadır.
Çocuğun arada bir ağzını şapırdatması, kol ve bacaklarında ani
sıçramalar-irkilmeler olması, burnuna kimsenin duymadığı kötü koku gelmesi
(örneğin yanmış lastik kokusu) veya çocuğun arada bir gözünün dalması, bir yere
birkaç saniye boş boş bakması gibi durumlar gözlemlenebilir. Bu gibi
davranışların bir kısmı normal değildir ve şüphelenirlerse bir nöroloji
hekimine başvurmakta fayda vardır.
Epilepsinin Nedenleri
Epilepsi hastalığının nedenleri çok çeşitlidir ve değişkenlik
göstermektedir. Genel olarak özetlemek gerekirse epilepsi nedenleri arasında şu
faktörler bulunmaktadır:
• Hipokampal skleroz
• Beyin tümörleri
• Hipoksik-iskemik beyin hasarları
• Santral sinir sistemi enfeksiyonları
• İmmun aracılı inflamasyonlar
• Beyin dokusunun gelişimsel bozuklukları,
• Beyin damarlarında gelişimsel bozukluklar
• Kalıtımsal hastalıklar ve genetik nedenler.
• Beyin tümörleri
• Hipoksik-iskemik beyin hasarları
• Santral sinir sistemi enfeksiyonları
• İmmun aracılı inflamasyonlar
• Beyin dokusunun gelişimsel bozuklukları,
• Beyin damarlarında gelişimsel bozukluklar
• Kalıtımsal hastalıklar ve genetik nedenler.
Ancak epilepsi hastalığının teşhis yöntemlerindeki tüm gelişmelere
karşın yukarıda belirttiğimiz nedenlerin dışında hastalığın sebebinin ne
olduğunu bilmediğimiz bir grup hasta da bulunmaktadır.
Epilepsi Nöbeti Gözlendiğinde Ne Yapılmalı?
Kişi güvenli bir yere
yatırılır. Etrafındaki eşyalar çarpma tehlikesine karşı uzaklaştırılır.
Başı
yere çarpmasın diye el yardımıyla desteklenir.
Kesinlikle
soğan, kolonya gibi şeyler koklatılmaz.
Kişinin
hareketleri durdurulmaya çalışılmamalıdır. Bilinçsiz yapıldığından ne kadar
uğraşılsa da bir yararı olmayacaktır.
Üzerindeki
sıkı giysiler gevşetilir, çıkarılır.
Ayıltmak
için uğraşmanıza gerek yoktur. Kişi yavaş yavaş kendine gelir. Ancak kişiyi
kendi haline bırakmak kendini yaralamasına sebep olabilir.
Kişi
kendine geldikten sonra yorgunluk, geçici olarak bilinç kaybı, sersemlik
olabilir. Bu yüzden bir süre dinlendirilmelidir. Kendine geldikten sonra
hastaneye götürülmelidir.
Kişi
dişlerini sıkıyorsa ağzına elinizi kesinlikle uzatmayınız sert ve temiz bir
cisimle dilinin solunum yolunu tıkamasını önleyiniz.
Epilepsi Tedavisi
Epilepsi, mutlaka doktora başvurulması ve doktorun gerekli gördüğü
sürece kontrol altında kalınması gereken bir hastalıktır. Bu durum, epilepsinin
ömür boyu devam edeceği şeklinde algılanmamalı. Epilepsinin bazı türleri hasta
belli yaşlara geldiğinde kendiliğinden tamamen düzelebilir ve ilaç tedavisine
gerek duyulmayabilir. Ancak bu hassaslık derecesine de bağlı olabilir ve ne
yapılacağına ilişkin kararı doktor vermelidir.
Nöbetlerin tekrarlaması ve status epileptikus hali, beyinde oksijensiz
kalmaya bağlı bazı etkilere yol açabilir. Her nöbet bir sonrakinin ortaya
çıkmasını kolaylaştırabilir. Tedavisiz kalan küçük nöbet türlerinin bir süre
sonra büyük nöbetlere dönüşme olasılığı vardır. Bu nöbetlerde hastanın maruz
kalabileceği merdivenden düşme, kişi sokakta ise trafik kazası, suda boğulma
gibi tehlikeler vardır.
Bu nedenlerle epilepsiye mutlaka müdahale edilmelidir. Epilepsinin en
önemli tedavi şekli ilaç tedavisidir. Epilepside kullanılan ilaçlar beyin
hücrelerinin aşırı uyarılma durumununa baskı uygulayarak nöbetlerin oluşunu
engeller. Bu ilaçlar her gün, önerilen dozda ve saatlerde çok düzgün bir
şekilde kullanılmalıdır. Doktor çocuğun yaşını, kilosunu, nöbet tipini göz
önüne alarak ilaçları seçer. Tedavide kullanılan başlıca ilaçlar fenobarbital,
fenitoin, epixx, depakin, epitam, karbamazepin, valproik asit ve
ethosüksimiddir. İlaçları düzenli ve doktorun tarif ettiği gibi kullanmak çok
mühimdir. Kullanılan bu ilaçlar hastalığı tamamıyla geçirmez ama nöbetleri
engeller veya sayısını azaltır.
Epilepsi tedavisinin düzgün bir biçimde sürdürülmesi halinde de nöbetler
devam edebilir. Tıbbın dev adımlarla ilerlediği dünyamızda hiçbir hekim
epilepsili bir çocuğun anne-babasına tedavi ile nöbetlerin %100
kaybolacağını garanti edemez. Nitekim dünya istatistiklerine bakılacak olursa
uygun tedavi şartlarında hastaların %60’ında nöbetlerin tümüyle ortadan
kalktığı, %20’sinde tüm tedavi seçeneklerine rağmen nöbetlerin devam
ettiği görülmektedir. Ebeveynlerin hiç aklından çıkarmamaları gereken bir
nokta, epilepsi çağdaş tıbbi tedavi yöntemleriyle yeterince kontrol altına
alınamıyorsa orta çağın büyücülük yöntemleriyle hiç durdurulamaz.
Halen ilaçla tedaviye cevap
vermeyen belli epilepsi türlerinde Türkiye'de cerrahi tedavi olanakları
geliştirilmektedir.
Cerrahi müdahale, ilaçlara
yanıt vermeyen hastalarda uygulanmalıdır ve epilepsi cerrahisi konusunda
uzmanlaşmış özel tıp merkezlerinde yapılmalıdır. Ameliyat sırasında nöbetlere
neden olan beyin bölgesi çok incelikli bir şekilde alınır. Tedaviden sonra
hastaların %90'ı göze batacak şekilde gelişme göstermektedir.
EEG
Elektroensefalografi ya da EEG, beyin dalgaları aktivitesinin elektriksel
yöntemle izlenmesini ölçen yöntemdir. Hastaya elektrik akımı verilmediğinden ağrı ya da acı hissedilmez.
Beynimiz çok düşük
şiddette sürekli eletkrik akımı üretir ve dalgaları düzenli bir şekilde yayar,
EEG bu dalgaları bilgisayar ortamında kaydedilmesi işlemidir. Kalp elektrosuna
(EKG) benzetilebilir. Bundan
farklı olarak çok daha fazla noktadan ve daha uzun süreli çekim yapılır.
EEG beynin yapısal
işlevlerinden çok fonksiyonel durumu hakkında bilgi verir.
Yeni doğmuş bebeklerden en
son yaşa kadar tüm yaştan hastalara EEG tetkikleri yapılabilinir.
EEG'de çekim küçük elektrotların saçlı deriye yerleştirilmesiyle yani
"pasta" denilen iletken bir madde aracılığı ile yapıştırılmasıyla
olur. Bu elektrotların ikisi arasındaki elektriksel potansiyel değişiklikleri
bilgisayara kayıt edilir ve sonuç uzman tarafından yorumlanarak, hastaya gerekli
bilgi verilir. Elde edilen kaydın incelenmesinde, normale oranla sapmalar
bulunmasına dayanılarak, beynin birçok çalışma bozukluğu (sara vb.) teşhis edilebilir.
İnsanın sinir sistem, yaklaşık 10 milyar sinir hücresi içerir. Bunların çoğu beyinde, geri
kalanı omurgada ve bedenin öbür kesimlerinde, ilgili sinirlerde yer alır. Her beyin hücresi 5.000-50.000 sinir hücresiyle
bağlantılıdır. Sinir akıları sinir lifleri boyunca taşınır ve beyinde elektrik
dalgalarına yol açar. Bu elektrik dalgaları kafa derisinde ölçülebilir.
Klinik olarak nöbeti olan her hastada EEG anormalliği
gösterilemeyebileceği gibi nöbet veya epilepsisi olmayan kişilerde de EEG anormalliği
görülebilir. Nöbeti veya epilepsisi olan hastalarda nöbetler arasında EEG’lerde
ortalama % 70 oranında anormallik gösterilebilir.
Yetişkinlerde çekime gelmeden önce saçın bir gün önceden temizlenmesi
gereklidir. Uyku EEG`si çekimi için, hasta kişinin 24 saat
uykusuz kalması gerekebilir. Çocuklarda çekim genellikle uykuda yapılmaktadır.
Bunun için çekim öncesi ilaç verilebilir ve çekimin kolay olması için, çocuğun
geç yatırılıp erken kaldırılması önerilir.
EEG Cihazının Çalışma Şekli ve Kullanılması
Genel olarak kafatasının çeşitli yerlerinde aynı anda kayıt yapabilen 8,
16 veya daha fazla sayıda aynı amplifikatörler bulunmaktadır. Amplifikatörler beyinden
alınan sinyalleri yükseltirler ve mürekkeple kayıt alınmasını sağlarlar.
Kalemler saniyede 3 cm hızla ilerleyen kağıda voltaj değişimlerini çizerler.
Oluşan dalgaların frekans aralığı 0.5 ile 35 Hz arasında değişmektedir.Böylece
beyin dalgaları voltaj zaman grafiği elde edilir. Eeg de ağrısız ve acısız bir
inceleme yöntemidir. Saçlı deriden kayıtlanan potansiyalleri çoğu piramidal hücrelerdeki
tolam sinaptik potansiyallerin akstrasellüler akımlarla ilişkisinin sonucudur.
Bu potansiyeller sonucu alınan kayıtlar montaj adı verilen bağlantılarla
değerlendirilir. Çekim ortalama 30 dk
sürer, çekimden önce elektrotların yerleşimi en önemli hazırlık aşamasıdır.
Elektrotlar beynin sağ ve sol lobuna göre simetrik olarak yerleştirilir.Bu da
hemosferler arası kıyaslamanın sağlıklı yapılması için gereklidir.
*https://tr.wikipedia.org/wiki/Epilepsi
*http://www.yeditepeepilepsisiz.com/epilepsi/9/
*http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/298/MEHMET_DURSUN_TEZ.pdf?sequence=1
Kaynakça
*https://tr.wikipedia.org/wiki/Epilepsi
*http://www.yeditepeepilepsisiz.com/epilepsi/9/
*http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/298/MEHMET_DURSUN_TEZ.pdf?sequence=1
PATENT
Buluş sahibinin buluş konusu ürünü belirli bir süre üretebilme , kullanabilme ,satabilme veya ithal edebilme hakkına patent hakkı denir. Bu hakkı gösteren belgeye de patent denir.Bir buluş için buluş sahibine verilen patent ,buluş sahibinin izni olmadan başkalarının buluşu üretmesini, kullanmasını veya satmasını belirli bir süre boyunca engelleme hakkı verir.
Patentli bir buluş sahibinin kendi mülkü haline gelir.
Makineler, araçlar, aygıtlar, kimyasal bileşikler ve işlemleri ile her türlü üretim yöntemi patent koruması kapsamındadır.
Patent yasalarının amacı ; buluş yapmayı, yenilikleri ve yaratıcı fikri faaliyetleri teşvik etmek için gerekli olan korumayı ve buluşlarla elde edilen teknik çözümlerin sanayide uygulanmasını sağlamaktır. Verilen patentler ve bunların sanayide uygulanması ile teknik , ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleşmesi sağlanır.Sanayi alanında gelişmiş ülkelerde verilen patent sayılarının yüksekliği bu düşüncenin doğruluğunu kanıtlamaktadır.
Türkiye'de patent verme yetkisi , Türk Patent Enstitüsüne aittir.
Bu cümle aynı zamanda şunu da gösterir ; buluşunuzun patenti sadece o patenti aldığınız ülkede geçerlidir.
Patentin Taşıması Gereken Nitelikler
- Yenilik
- Tekniğin bilinen durumun aşılması
- Sanayiye uygulanabilirlik
Patent Çeşitleri (Buluşların Korunma Sistemleri)
- İncelemeli patent
İncelemeli patent , ulusal ofise yapılan müracaat neticesinde uluslar arası anlamda araştırması yapılmış , araştırmadan sonra tekniğin bilinen durumunun aşılması yönünden incelemesi yapılmış , yeni , sanayiye uygulanabilir buluşlara verilen koruma belgesidir. İnceleme ücretli olup koruma süresi 20 yıldır.
- İncelemesiz patent
İncelemesiz patent , nitelik olarak patent sayılır ancak tescil konusunun gerçekliği ve yararlılığı devlet tarafından garanti edilmez. İncelemesiz patentin koruma süresi 7 yıl olup , bu süre içinde inceleme talebinde bulunulup tescil incelemeli patente dönüştürülebilir.
- Faydalı model
Faydalı model tescili nitelik itibariyle patent tescili ile aynıdır.Ancak patent tescil işlemlerinin uzun sürmesi , inceleme ve araştırma maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle faydalı model kavramının kanunda yer almasını gerektirmiştir. Koruma süresi başvuru tarihinden itibaren 10 yıldır ve bu süre uzatılamaz.
Peki her şeyi patentleyebilirmiyiz ?
- Keşifler ,bilimsel teoriler , matematik metotları
- Zihni, ticaret ve oyun faaliyetlerine ilişkin plan , usul ve kurallar
- Edebiyat ve sanat eserleri , bilim eserleri , estetik niteliği olan yaratmalar ,bilgisayar yazılımları
- Bilginin derlenmesi , düzenlenmesi , sunulması ve iletilmesi ile ilgili teknik yönü bulunmayan usuller
- İnsan veya hayvan vücuduna uygulanacak cerrahi ve tedavi usulleri ile insan , hayvan vücudu ile ilgili teşhis usulleri
Ayrıca , kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı olan buluşlar ve bitki veya hayvan türleri veya önemli ölçüde biyolojik esaslara dayanan bitki veya hayvan yetiştirme usulleri patent verilerek korunamazlar.
Kaynakça;
26 Ocak 2017 Perşembe
ARDUINO
Arduino nedir?
- Arduino , teknik olarak açık kaynak kodlu mikrodenetleyici bir karttır.Biraz daha Türkeleştirirsek eğer kullanımı kolay, yazılım ve donanım temelli , açık kaynak kodlu elektronik bir platformdur.Açık kaynak kodlu demek ise kullanıcıya yazılımı değiştirme özgürlüğü veriyor ve yazılan kodlar dünyaya ücretsiz bir şekilde dağıtılıyor demektir.Aynı zamanda açık kaynaklı bir donanımdır.Bu , devre tasarımlarının tamamen özgür biçimde mimariye açık olduğu anlamına geliyor.(Açık kaynak kod yazılımları insanlığın ortak malıdır.)
- Arduino mikroişlemciler için kolaylaştırıcı bir geliştirme ortamı sunar .
Temel olarak Arduinolarda,
- Programlama için USB seri bağlantısı,
- Entegre LED,
- Girdi/çıktı pinleri,
- Güç girişi,
- Reset düğmesi .....
Arduinolar ile
- kullandığınız sensörlerden gelen verileri kullanabilir ,
- girdiğiniz inputları output olarak alabilirsiniz( dış ortama ses,ışık,hareket gibi çıktılar üretebilirsiniz.)
Etiketler:
arduino,
ide,
led,
mikrodenetleyici,
mikroişlemci,
programlama,
sensör
25 Ocak 2017 Çarşamba
.PCAP Dosyaları
.pcap dosyaları, ağları analiz etmek için kullanılan Wireshark programıyla ilgilidir. .pcap dosyaları program kullanılarak oluşturulan veri dosyalarını ve ağ paketlerini içerir.Esas olarak, belirli bir verinin ağ özelliklerini analiz etmek için kullanılır.Bunu anlamak için ilk önce Wireshark programını anlamak gerekir. Peki Wireshark nedir ?
--->Wireshark,1998 yılında Ethereal adıyla faaliyete başlayan bir projedir. Bir ağ protokol analizcisidir.Bu yazılım bilgisayara ulaşan paketleri yakalar ve içeriğini görüntüleyebilir.Kabaca o ağ üzerinde neler yapıldığını(mesela hangi sitelere girildiğini) bildiren bir programdır.(Aynı zamanda bir network(ağ) sniffer(koklayıcı) olarak da duyabilirsiniz bu programı )
İşte bu programla oluşturulan dosyaların uzantısı .pcap ' tır.
Kaynakça
Kolesterolle İlgili Herşey
Kolesterol, hayvanların vücut dokularındaki hücre zarlarında bulunan ve kan plazmasında taşınan bir sterol, yani bir steroid ve alkol birleşimidir. Daha düşük miktarlarda bitkilerde de bulunur. Vücut,
kolesterolü kullanarak hormon (kortizon, üreme hormonları…) , D vitamini ve
yağları indiren safra asitlerini üretir.Bu işlemler için kanda çok az miktarda
kolesterol bulunması yeterlidir.
Eğer kanda fazla miktarda kolesterol varsa kan damarlarında birikir ve
sertleşmeye ve daralmaya (ateroskleroz veya arteriyoskleroz) yol açar. Aterosklerozda damar duvarında biriken tek madde kolesterol değildir; akyuvarlar, kan pıhtısı, kalsiyum gibi maddeler de birikir.
Ateroskleroza halk arasında damar sertliği, damar kireçlenmesi de denir. Yüksek kan kolesterolünün
zararlarından bahsedilirken söz konusu olan "kötü kolesterol", yani
düşük yoğunluklu lipoprotein (İngilizce low
density lipoproteins LDL)
tarafından taşınan kolesterol düzeyidir. Yüksek yoğunluklu lipoprotein
(İngilizce high density lipoproteins HDL) tarafından taşınan
kolesterole "iyi kolesterol" denir.
Kolesterol nerelerde kullanılır;
- Hücre zarının yapısı(iyon ve proton geçirgenliğinde etkili)
- Safra sentezi
- Aldosteron,üreme hormonları gibi steroid hormonlarının ve kortizolun sentezi
- Sinir hücreleri arasındaki sinapslarda ve bağışıklık sistemi hücreleri
-->Kolesterol suda çok
az çözündüğünden kanın sulu kısmında taşınamaz. Kolesterolün kanda taşınması,
suda çözünebilen ve kolesterol ve diğer yağ türevlerini taşıyabilen lipoproteinler aracılığıyla olur. Bu lipoproteinlerin
yüzeyinde yer alan proteinler, kolesterolün hangi hücrelerden alınıp hangi
hücrelere taşınacağını belirler.
İyi Kolesterol HDL
ve Kötü Kolesterol LDL
Aslında ne HDL ne de LDL sadece kolesterolden
oluşmamıştır. Bunlar kanda kolesterol ve diğer yağları taşıyan yuvarlak, misket
gibi içi yağ ile dolu, dış yüzeyi protein ile kaplı damlacıklardır. LDL
yani kötü kolesterol yağları vücudun heryerine dağıtır. Vücut hücrelerinin
ihtiyacı varsa bu yağları kullanırlar ancak fazla olan yağ kanda dolaşır ve
özellikle damar duvarlarına çökerek damar sertliğini hızlandırır. Oysa HDL
tıpkı bir çöpçü gibi çevreden kolesterolü toplar ve karaciğere taşır. HDLnin
yaptığı bu işe ters kolesterol taşınması denir. Vücuttaki kolesterolü
karaciğere taşıyan tek yapı bu HDLdir. Peki karaciğer kendisine ulaştırılan bu
kolesterolü ne yapar? Karaciğer HDLnin kendisine getirdiği bu kolesterolü
ürettiği safranın içine geçirir ve barsaklara gönderir. Böylece kolesterol
barsaklar ve dışkılama yolu ile vücuttan uzaklaştırılır. İşte HDL kolesterolün
bu özelliği ona iyi kolesterol denmesine neden olmuştur ve gerçekte fazla
kolesterolün vücuttan atılmasının tek yolu da budur.
Böylece kan HDL kolesterolünüz yüksek ise kalp ve damar
hastalıklarına karşı daha iyi korunuyorsunuz demektir.>>
İyi kolesterol HDL: Gün aşırı ve
düzenli yapılan spor ve ceviz, fındık, badem, lif içerikli sebze ve meyveler, günde
2-2,5 litre kadar su içmek iyi kolesterolün artmasına yardımcı olur. İyi
kolesterolü çok düşük olan bir kişinin sigara içmesi intihar etmesi kadar ciddi
bir durumdur.
Kötü kolesterol LDL: Fazlası
damarlarda birikmelere beraberinde damarlarda tıkanıklığa neden olduğunda,
kişide göğüs ağrıları etkisi gösterebilir. Bu aşama kötü kolesterolün iyice
yükseldiğini, ilerlediğini gösterir. Nadiren bazı hastalarda ciltte ve gözlerin
etrafında sarı lekelere neden olsa da, bu çok az görülür. Kötü kolesterol
genellikle ileri aşamalarda rahatsızlık veren belirtilere sebep olur. Kötü
kolesterolün bu denli tehlikeli olması da, kişilerde çok fazla ilerlemeden bir
belirti vermemesinden kaynaklanır. Düşürmek için: bolca sebze meyve tüketimi,
sigara alkolü terketmek, ideal kilomuza dönmek gerekmektedir.
Kolesterol
niye yükselir?
Kanda kolesterol düzeyini etkileyen çok sayıda
faktör vardır. Bu faktörlerin bazıları önlenebilir niteliktedir. Bunlardan
bazıları:
- Kalıtımsal Faktörler
- Gıdalar
- Şişmanlık
- Stres
Kolesterol-yüksek
tansiyon ilişkisi:
Kolesterol ve yüksek tansiyon arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Yani kolesterol yüksekliği yüksek tansiyona, yüksek tansiyon kolesterol yüksekliğine yol açmaz. Ancak ikisinin hedefi ve zarar verdiği organ aynıdır: Kan damarları. Yüksek tansiyon kan damarındaki basıncı yükselterek aşınma, yırtılmalara neden olur. Bu durum su borusu içindeki basıncın artmasına bağlı sorunlara benzetilebilir. Yüksek kolesterol de damar duvarında kolesterol birikimine yol açarak damarlarda daralma, tıkanmalara yol açar. Yüksek tansiyon ve kolesterol yüksekliği kan damarına diğerinin verdiği zararın şiddetini arttırır ve ortaya çıkmasını çabuklaştırır. Bu nedenle hem kolesterol yüksekliği hem de yüksek tansiyon tedavi edilmelidir.
Kolesterol ve yüksek tansiyon arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Yani kolesterol yüksekliği yüksek tansiyona, yüksek tansiyon kolesterol yüksekliğine yol açmaz. Ancak ikisinin hedefi ve zarar verdiği organ aynıdır: Kan damarları. Yüksek tansiyon kan damarındaki basıncı yükselterek aşınma, yırtılmalara neden olur. Bu durum su borusu içindeki basıncın artmasına bağlı sorunlara benzetilebilir. Yüksek kolesterol de damar duvarında kolesterol birikimine yol açarak damarlarda daralma, tıkanmalara yol açar. Yüksek tansiyon ve kolesterol yüksekliği kan damarına diğerinin verdiği zararın şiddetini arttırır ve ortaya çıkmasını çabuklaştırır. Bu nedenle hem kolesterol yüksekliği hem de yüksek tansiyon tedavi edilmelidir.
İlaç tedavisi ile kolesterolün düşürülmesi:
Lipit düşürücü ilaç tedavisine baş vurulur. Statin grubundan ilaçlar, safra asidi
ayırıcıları, nikotinik asit, fibratlar ve kolesterolün bağırsaklardan
emilmesini engelleyen ilaçlar kolesterol kontrolünde kullanılır. Statin grubu
ilaçlar özellikle çok etkilidir. Diğer ilaçlar da bazen statinlerle beraber,
bazen tek başlarına etkili olur.
Doğal tedavi:
Balıklarda bulunan omega-3 yağ asitleri yağları da kolesterol kontrolünde kullanılır. Keten tohumunun içerdiği doymamış yağ asitleri de kolesterol kontrolünde kullanılır
Balıklarda bulunan omega-3 yağ asitleri yağları da kolesterol kontrolünde kullanılır. Keten tohumunun içerdiği doymamış yağ asitleri de kolesterol kontrolünde kullanılır
Kolesterolün neden olduğu bazı hastalıklar:
- Safra taşı(kolelit)
- Kalp krizi
- İnmeler
- Damar hastalıkları(Ateroskleroz(damar sertleşmesi))
- Alzheimer riskini arttırır
- Meme kanserini tetikler
Safra taşı
Normal veya anormal safra bileşenlerinin büyüme veya birleşme
yoluyla vücutta oluşan kristal yapılardır. Safrada
çok fazla kolesterol ve yeterince safra tuzu olmayınca kolesterol taşları oluşur. Yüksek kolesterole ek olarak iki
diğer faktör de önemli bulunmuştur. Bunlardan birincisi safra kesesinin ne
sıklıkla ve ne kadar kasıldığıdır; seyrek ve yetersiz safra kesesi boşalması
safranın fazla yoğunlaşmasına neden olup taş oluşumuna katkıda bulunabilir.
İkinci faktör ise karaciğer ve safrada bulunan ve kolesterol kristalleşmesini kolaylaştıran veya
engelleyebilen bazı proteinlerin varlığıdır.
Kolesterol taşları genelde yeşil, ama bazen
beyaz veya sarı da olabilirler. Başlıca kolesteroldan oluşurlar.
Safra taşları safra kesesi ve safra kanalı dahil olmak üzere safra yolarının herhangi bir yerinde
oluşabilirler. Ana safra yolunun tıkanmasına koledokolitiasis, safra yollarının bir kısmının tıkanması sarılığa neden olur. Pankreasın ağzının tıkanması pankreatite neden olur. Kolelitiasis safra kesesinde taş olmasıdır. Safra
kesesinde genelde büyük tek bir taş olabileceği gibi pek çok, hatta binlerce
daha küçük taş da olabilir.
Safra taşının ana belirtisi olan safra
atağıdır, bu atakta yarım saatle birkaç saat arası bir süre boyunca hasta kişi
üst abdominal(karın) bölgede gittikçe artan bir acı hisseder. Sırtta, genelde
kürek kemikleri arasında, veya sağ omuzun altında acı olabilir. Mide bulantısı
veya kusma olabilir. Daha ender bazı durumlarda acı midenin altında,
pelvise(leğen kemiği) yakın bir yerde başlar. Acıyı
azaltmanın bir yolu, safra kesesindeki safra seviyesini düzenlemek için ağrı
başlangıcında bir bardak su içmektir ama bu yöntem her zaman çalışmaz. Bu
ağrılar genelde özellile yağlı bir yemeğin ardından ve çoğu zaman gece vakti
olur. Diğer semptomlar abdominal şişme, yağlı yemekleri kaldıramamak, geğirmek,
gaz ve hazımsızlıktır. Eğer bu semptomlarla beraber üşüme, düşük ateş, deri
veya gözlerin sararması veya kil renginde dışkı görülürse derhal bir doktora başvurmak gerekir.
Litotripsi:
Litotripsi özel bir alet
yardımıyla şok dalgaları kullanılarak safra kesesi, böbrek ve üst idrar
kanalında meydana gelen taş oluşumlarının kırılması yöntemidir. İşlem sonrası
taşlar geçtiği bölgelere zarar vermeyecek kadar küçülür ve normal yollarla vücuttan
atılır. Ancak bu yöntem ancak belirli büyüklükteki yumuşak taşlara
uygulanabildiği için her hastada kullanılmaz.
İlaç Tedavisi:
Safra taşı için ilaç tedavisi sık kullanılan
bir yöntem değildir çünkü başarı oranı diğer yöntemlere göre daha düşüktür ve bu
tip ilaçların güçlü yan etkileri bulunmaktadır. Ancak kişinin sağlık koşulları
diğer tedavi yöntemleri için uygun değilse ilaç tedavisi düşünülebilir.
Safra Kesesi Taşı Ameliyatı:
Safra kesesi taşı bulunan hastaların %80'i
ameliyatla tedavi edilmektedir. Ameliyat 2 farklı şekilde uygulanmaktadır. İlki
bölgede bulunan tüm taşların temizlenmesi, ikincisi ise safra kesesinin tümüyle
alınmasıdır.
Damar hastalıkları
Ateroskleroz atardamarların en yaygın
hastalığıdır. Yağ, kolesterol damar durvarı içinde plaklar adı verilen
kümelenmeler şeklinde birikir. Bu birikintiler damarlarda yaygın olarak olur ve
sonunda damarın normal işlevini bozar. Aterosklerotik damar daha sert olur ve
kan akımına engel olur. Zamanla plak kalınlaşır ve kabalaşır.
Bazen plağın üzerini örten damar tabakası
yırtılıp, plak içinde yağ hücrelerini bulunduran materyal dolaşıma karışıp daha
ilerdeki küçük damarlarda tıkanıklıklara yol açabilir(beyin damar hastalıkları
sonucu inme felç, kalp krizi, yapılan bypassların tıkanması, koroner kalp hastalığı).
Aterosklerozun tedavisinden
amaç, hastalığın ilerlemesinin engellenmesi ve geriletilmesidir. Bu amaçla
ateroskleroz gelişiminde rol alan risk faktörlerinin engellenmesi yada tedavisi
yapılmalıdır. Örneğin kan basıncının düşürülmesi, gıdalarla alınan yağ ve
kolesterolün azlatılması, kilo kaybı, sigarasız bir yaşam, şeker hastalığı var
ise kan şekerinin kontrol altına alınması sağlanmalı ve ayrıca daha aktif ve
hareketli bir yaşam teşvik edilmelidir. Kullanılan başlıca ilaçlar yağ ve
kolestero düşürücü olan kolestiramin, kolestipol, gemfibrozil, statin türevi
ilaçlardır. Ayrıca kanı sulandıran ilaçlar aspirin, clopidogrel ve ticlopidin
dir.
Kaynakça :
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)