28 Ocak 2017 Cumartesi

EPİLEPSİ (SARA)

Epilepsi nöbeti (yada krizi), beyin normal aktivitesinin, sinir hücrelerinde geçici olarak meydana gelen anormal elektriksel aktivite sonucu bozulması ile oluşan klinik bir durumdur. Halk arasında “Sara Hastalığı” olarak da bilinen epilepsi, kendini epileptik nöbetler ile göstermektedir. Epileptik nöbet gerçekleştiğinde hastada gelip geçici bilinç kaybı veya farklı özelliklerde belirtiler olmaktadır. Kişinin tek bir nöbet geçirmesi, epilepsi hastası olduğu anlamına gelmez.
Epilepsi oldukça yaygın bir hastalıktır. Toplumda görülmeme sıklığı, ülkemizde ve dünyada olduğu gibi % 0,5 ile %1 arasındadır. Cinsiyetler arasında epilepsi hastalığının görülme oranında herhangi bir farklılık yoktur.
Epilepsi belli bir yaş grubunda değil herhangi bir yaş ve zamanda ortaya çıkabilmektedir; ancak ilk 16 yaşa kadar ve 65 yaşından sonra görülme sıklığı artmaktadır. Çocuklarda 16 yaşa kadar en sık görülen nörolojik hastalık epilepsidir.
>>Çocukken yaşanılan menenjit veya havale gibi hastalıklar ileride epilepsiye dönüşme riski alabiliyor. Bunun yanında beyin tümörü ya vücuttaki şeker azlığı da aynı şekilde ileride epilepsi etkisi yaratabilmektedir. Her yaştan insan epilepsi hastalığına yakalanabilir. Anne karnındaki bebek dahi, anne karnındayken epilepsi nöbeti yaşayabilir. Aynı şekilde yeni doğan bir bebek de epilepsi krizi geçirebilir. Bunların sebebi aileden gelen genetik hastalıktır. Yeni doğan bir bebeğin kafası üzerine düşmesi veya baş bölgesine darbe alması çocuklarda görülen epilepsiye kuvvetli bir örnek olarak verilebilir.
Hastalığın sık görüldüğü çocuk yaşlarda anne ve babanın gözlemleri teşhis için önemli rol oynamaktadır. Çocuğun arada bir ağzını şapırdatması, kol ve bacaklarında ani sıçramalar-irkilmeler olması, burnuna kimsenin duymadığı kötü koku gelmesi (örneğin yanmış lastik kokusu) veya çocuğun arada bir gözünün dalması, bir yere birkaç saniye boş boş bakması gibi durumlar gözlemlenebilir. Bu gibi davranışların bir kısmı normal değildir ve şüphelenirlerse bir nöroloji hekimine başvurmakta fayda vardır.

Epilepsinin Nedenleri

Epilepsi hastalığının nedenleri çok çeşitlidir ve değişkenlik göstermektedir. Genel olarak özetlemek gerekirse epilepsi nedenleri arasında şu faktörler bulunmaktadır:
• Hipokampal skleroz
• Beyin tümörleri
• Hipoksik-iskemik beyin hasarları
• Santral sinir sistemi enfeksiyonları
• İmmun aracılı inflamasyonlar
• Beyin dokusunun gelişimsel bozuklukları,
• Beyin damarlarında gelişimsel bozukluklar
• Kalıtımsal hastalıklar ve genetik nedenler.
Ancak epilepsi hastalığının teşhis yöntemlerindeki tüm gelişmelere karşın yukarıda belirttiğimiz nedenlerin dışında hastalığın sebebinin ne olduğunu bilmediğimiz bir grup hasta da bulunmaktadır.


Epilepsi Nöbeti Gözlendiğinde Ne Yapılmalı?

Kişi güvenli bir yere yatırılır. Etrafındaki eşyalar çarpma tehlikesine karşı uzaklaştırılır.
Başı yere çarpmasın diye el yardımıyla desteklenir.
Kesinlikle soğan, kolonya gibi şeyler koklatılmaz.
Kişinin hareketleri durdurulmaya çalışılmamalıdır. Bilinçsiz yapıldığından ne kadar uğraşılsa da bir yararı olmayacaktır.
Üzerindeki sıkı giysiler gevşetilir, çıkarılır.
Ayıltmak için uğraşmanıza gerek yoktur. Kişi yavaş yavaş kendine gelir. Ancak kişiyi kendi haline bırakmak kendini yaralamasına sebep olabilir.
Kişi kendine geldikten sonra yorgunluk, geçici olarak bilinç kaybı, sersemlik olabilir. Bu yüzden bir süre dinlendirilmelidir. Kendine geldikten sonra hastaneye götürülmelidir.
Kişi dişlerini sıkıyorsa ağzına elinizi kesinlikle uzatmayınız sert ve temiz bir cisimle dilinin solunum yolunu tıkamasını önleyiniz.

Epilepsi Tedavisi

Epilepsi, mutlaka doktora başvurulması ve doktorun gerekli gördüğü sürece kontrol altında kalınması gereken bir hastalıktır. Bu durum, epilepsinin ömür boyu devam edeceği şeklinde algılanmamalı. Epilepsinin bazı türleri hasta belli yaşlara geldiğinde kendiliğinden tamamen düzelebilir ve ilaç tedavisine gerek duyulmayabilir. Ancak bu hassaslık derecesine de bağlı olabilir ve ne yapılacağına ilişkin kararı doktor vermelidir.
Nöbetlerin tekrarlaması ve status epileptikus hali, beyinde oksijensiz kalmaya bağlı bazı etkilere yol açabilir. Her nöbet bir sonrakinin ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. Tedavisiz kalan küçük nöbet türlerinin bir süre sonra büyük nöbetlere dönüşme olasılığı vardır. Bu nöbetlerde hastanın maruz kalabileceği merdivenden düşme, kişi sokakta ise trafik kazası, suda boğulma gibi tehlikeler vardır.
Bu nedenlerle epilepsiye mutlaka müdahale edilmelidir. Epilepsinin en önemli tedavi şekli ilaç tedavisidir. Epilepside kullanılan ilaçlar beyin hücrelerinin aşırı uyarılma durumununa baskı uygulayarak nöbetlerin oluşunu engeller. Bu ilaçlar her gün, önerilen dozda ve saatlerde çok düzgün bir şekilde kullanılmalıdır. Doktor çocuğun yaşını, kilosunu, nöbet tipini göz önüne alarak ilaçları seçer. Tedavide kullanılan başlıca ilaçlar fenobarbital, fenitoin, epixx, depakin, epitam, karbamazepin, valproik asit ve ethosüksimiddir. İlaçları düzenli ve doktorun tarif ettiği gibi kullanmak çok mühimdir. Kullanılan bu ilaçlar hastalığı tamamıyla geçirmez ama nöbetleri engeller veya sayısını azaltır.
Epilepsi tedavisinin düzgün bir biçimde sürdürülmesi halinde de nöbetler devam edebilir. Tıbbın dev adımlarla ilerlediği dünyamızda hiçbir hekim epilepsili bir çocuğun anne-babasına tedavi ile nöbetlerin %100 kaybolacağını garanti edemez. Nitekim dünya istatistiklerine bakılacak olursa uygun tedavi şartlarında hastaların %60’ında nöbetlerin tümüyle ortadan kalktığı, %20’sinde tüm tedavi seçeneklerine rağmen nöbetlerin devam ettiği görülmektedir. Ebeveynlerin hiç aklından çıkarmamaları gereken bir nokta, epilepsi çağdaş tıbbi tedavi yöntemleriyle yeterince kontrol altına alınamıyorsa orta çağın büyücülük yöntemleriyle hiç durdurulamaz.
Halen ilaçla tedaviye cevap vermeyen belli epilepsi türlerinde Türkiye'de cerrahi tedavi olanakları geliştirilmektedir.
Cerrahi müdahale, ilaçlara yanıt vermeyen hastalarda uygulanmalıdır ve epilepsi cerrahisi konusunda uzmanlaşmış özel tıp merkezlerinde yapılmalıdır. Ameliyat sırasında nöbetlere neden olan beyin bölgesi çok incelikli bir şekilde alınır. Tedaviden sonra hastaların %90'ı göze batacak şekilde gelişme göstermektedir.

EEG

Elektroensefalografi ya da EEG, beyin dalgaları aktivitesinin elektriksel yöntemle izlenmesini ölçen yöntemdir. Hastaya elektrik akımı verilmediğinden ağrı ya da acı hissedilmez.
Beynimiz çok düşük şiddette sürekli eletkrik akımı üretir ve dalgaları düzenli bir şekilde yayar, EEG bu dalgaları bilgisayar ortamında kaydedilmesi işlemidir. Kalp elektrosuna (EKG) benzetilebilir. Bundan farklı olarak çok daha fazla noktadan ve daha uzun süreli çekim yapılır.
EEG beynin yapısal işlevlerinden çok fonksiyonel durumu hakkında bilgi verir.
Yeni doğmuş bebeklerden en son yaşa kadar tüm yaştan hastalara EEG tetkikleri yapılabilinir.
EEG'de çekim küçük elektrotların saçlı deriye yerleştirilmesiyle yani "pasta" denilen iletken bir madde aracılığı ile yapıştırılmasıyla olur. Bu elektrotların ikisi arasındaki elektriksel potansiyel değişiklikleri bilgisayara kayıt edilir ve sonuç uzman tarafından yorumlanarak, hastaya gerekli bilgi verilir. Elde edilen kaydın incelenmesinde, normale oranla sapmalar bulunmasına dayanılarak, beynin birçok çalışma bozukluğu (sara vb.) teşhis edilebilir.
İnsanın sinir sistem, yaklaşık 10 milyar sinir hücresi içerir. Bunların çoğu beyinde, geri kalanı omurgada ve bedenin öbür kesimlerinde, ilgili sinirlerde yer alır. Her beyin hücresi 5.000-50.000 sinir hücresiyle bağlantılıdır. Sinir akıları sinir lifleri boyunca taşınır ve beyinde elektrik dalgalarına yol açar. Bu elektrik dalgaları kafa derisinde ölçülebilir.
Klinik olarak nöbeti olan her hastada EEG anormalliği gösterilemeyebileceği gibi nöbet veya epilepsisi olmayan kişilerde de EEG anormalliği görülebilir. Nöbeti veya epilepsisi olan hastalarda nöbetler arasında EEG’lerde ortalama % 70 oranında anormallik gösterilebilir.
Yetişkinlerde çekime gelmeden önce saçın bir gün önceden temizlenmesi gereklidir. Uyku EEG`si çekimi için, hasta kişinin 24 saat uykusuz kalması gerekebilir. Çocuklarda çekim genellikle uykuda yapılmaktadır. Bunun için çekim öncesi ilaç verilebilir ve çekimin kolay olması için, çocuğun geç yatırılıp erken kaldırılması önerilir.

EEG Cihazının Çalışma Şekli ve Kullanılması





Genel olarak kafatasının çeşitli yerlerinde aynı anda kayıt yapabilen 8, 16 veya daha fazla sayıda aynı amplifikatörler bulunmaktadır. Amplifikatörler beyinden alınan sinyalleri yükseltirler ve mürekkeple kayıt alınmasını sağlarlar. Kalemler saniyede 3 cm hızla ilerleyen kağıda voltaj değişimlerini çizerler. Oluşan dalgaların frekans aralığı 0.5 ile 35 Hz arasında değişmektedir.Böylece beyin dalgaları voltaj zaman grafiği elde edilir. Eeg de ağrısız ve acısız bir inceleme yöntemidir. Saçlı deriden kayıtlanan potansiyalleri çoğu piramidal hücrelerdeki tolam sinaptik potansiyallerin akstrasellüler akımlarla ilişkisinin sonucudur. Bu potansiyeller sonucu alınan kayıtlar montaj adı verilen bağlantılarla değerlendirilir. Çekim ortalama  30 dk sürer, çekimden önce elektrotların yerleşimi en önemli hazırlık aşamasıdır. Elektrotlar beynin sağ ve sol lobuna göre simetrik olarak yerleştirilir.Bu da hemosferler arası kıyaslamanın sağlıklı yapılması için gereklidir.

Kaynakça


*https://tr.wikipedia.org/wiki/Epilepsi
*http://www.yeditepeepilepsisiz.com/epilepsi/9/
*http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/298/MEHMET_DURSUN_TEZ.pdf?sequence=1

PATENT





Buluş sahibinin buluş konusu ürünü belirli bir süre üretebilme , kullanabilme ,satabilme veya ithal edebilme hakkına patent hakkı denir. Bu hakkı gösteren belgeye de patent denir.Bir buluş için buluş sahibine verilen patent ,buluş sahibinin izni olmadan başkalarının buluşu üretmesini, kullanmasını veya satmasını belirli bir süre boyunca engelleme hakkı verir.

Patentli bir buluş sahibinin kendi mülkü haline gelir.

Makineler, araçlar, aygıtlar, kimyasal bileşikler ve işlemleri ile her türlü üretim yöntemi patent koruması kapsamındadır.

Patent yasalarının amacı ; buluş yapmayı, yenilikleri ve yaratıcı fikri faaliyetleri teşvik etmek için gerekli olan korumayı ve buluşlarla elde edilen teknik çözümlerin sanayide uygulanmasını sağlamaktır. Verilen patentler ve bunların sanayide uygulanması ile teknik , ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleşmesi sağlanır.Sanayi alanında gelişmiş ülkelerde verilen patent sayılarının yüksekliği bu düşüncenin doğruluğunu kanıtlamaktadır.

Türkiye'de patent verme yetkisi , Türk Patent Enstitüsüne aittir.

Bu cümle aynı zamanda şunu da gösterir ; buluşunuzun patenti sadece o patenti aldığınız ülkede geçerlidir. 

Patentin Taşıması Gereken Nitelikler

  • Yenilik  
Tekniğin bilinen durumuna dahil olmayan buluş yenidir.

  • Tekniğin bilinen durumun aşılması
Buluş , ilgili olduğu teknik alandaki bir uzman tarafından,tekniğin bilinen durumundan aşikar bir şekilde çıkarılamayan bir faaliyet sonucu gerçekleşmiş ise tekniğin bilinen durumunun aşıldığı kabul edilir.Yani , konuda uzman kişi rahat bir şekilde bu çıkarımı yapamıyorsa buluşunuz bilinen durumu aşmış kabul edilir.(Bu iyi bir iş çıkardığınızın resmidir.)

  • Sanayiye uygulanabilirlik
Buluş sanayinin herhangi bir alanında üretilebilir veya kullanılabilir nitelikte ise sanayiye uygulanabilir olduğu kabul edilir.

Patent Çeşitleri (Buluşların Korunma Sistemleri)


  • İncelemeli patent 

İncelemeli patent , ulusal ofise yapılan müracaat neticesinde uluslar arası anlamda araştırması yapılmış , araştırmadan sonra tekniğin bilinen durumunun aşılması yönünden incelemesi yapılmış , yeni , sanayiye uygulanabilir buluşlara verilen koruma belgesidir. İnceleme ücretli olup koruma süresi 20 yıldır.


  • İncelemesiz patent 

 İncelemesiz patent , nitelik olarak patent sayılır ancak tescil konusunun gerçekliği ve yararlılığı devlet tarafından garanti edilmez. İncelemesiz patentin koruma süresi 7 yıl olup , bu süre içinde inceleme talebinde bulunulup tescil incelemeli patente dönüştürülebilir.


  • Faydalı model 

 Faydalı model tescili nitelik itibariyle patent tescili ile aynıdır.Ancak patent tescil işlemlerinin uzun sürmesi , inceleme ve araştırma maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle faydalı model kavramının kanunda yer almasını gerektirmiştir. Koruma süresi başvuru tarihinden itibaren 10 yıldır ve bu süre uzatılamaz.


Peki her şeyi patentleyebilirmiyiz ?  

  1. Keşifler ,bilimsel teoriler , matematik metotları
  2. Zihni, ticaret ve oyun faaliyetlerine ilişkin plan , usul ve kurallar
  3. Edebiyat ve sanat eserleri , bilim eserleri , estetik niteliği olan yaratmalar ,bilgisayar yazılımları
  4. Bilginin derlenmesi , düzenlenmesi , sunulması ve iletilmesi ile ilgili teknik yönü bulunmayan usuller
  5. İnsan veya hayvan vücuduna uygulanacak cerrahi ve tedavi usulleri ile insan , hayvan vücudu ile ilgili teşhis usulleri 
  buluş niteliğinde olmadığı ve Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışında kaldığı için patent verilemez. 

Ayrıca , kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı olan buluşlar ve bitki veya hayvan türleri veya önemli ölçüde biyolojik esaslara dayanan bitki veya hayvan yetiştirme usulleri patent verilerek korunamazlar.



Kaynakça;

26 Ocak 2017 Perşembe

ARDUINO






Arduino nedir?



  • Arduino , teknik olarak açık kaynak kodlu mikrodenetleyici bir karttır.Biraz daha Türkeleştirirsek eğer kullanımı kolay, yazılım ve donanım temelli , açık kaynak kodlu elektronik bir platformdur.Açık kaynak kodlu demek ise  kullanıcıya yazılımı değiştirme özgürlüğü veriyor ve yazılan kodlar dünyaya ücretsiz bir şekilde dağıtılıyor demektir.Aynı zamanda açık kaynaklı bir donanımdır.Bu , devre tasarımlarının tamamen özgür biçimde mimariye açık olduğu anlamına geliyor.(Açık kaynak kod yazılımları insanlığın ortak malıdır.)




  • Arduino  mikroişlemciler için kolaylaştırıcı bir geliştirme ortamı sunar .

Temel olarak Arduinolarda,



  • Programlama için USB seri bağlantısı,
  • Entegre LED,
  • Girdi/çıktı pinleri,
  • Güç girişi,
  • Reset düğmesi .....
bulunur.

Arduinolar ile


  • kullandığınız sensörlerden gelen verileri kullanabilir ,
  • girdiğiniz inputları output olarak alabilirsiniz( dış ortama ses,ışık,hareket gibi çıktılar üretebilirsiniz.)
Arduinoya ARDUINO IDE ile geliştirdiğiniz kodla ne yapacağınızı söyleyebilirsiniz.


25 Ocak 2017 Çarşamba

.PCAP Dosyaları


.pcap dosyaları, ağları analiz etmek için kullanılan Wireshark programıyla ilgilidir. .pcap dosyaları program kullanılarak oluşturulan veri dosyalarını ve ağ paketlerini içerir.Esas olarak, belirli bir verinin ağ özelliklerini analiz etmek için kullanılır.Bunu anlamak için ilk önce Wireshark programını anlamak gerekir. Peki Wireshark nedir ?

--->Wireshark,1998 yılında Ethereal adıyla faaliyete başlayan bir projedir. Bir ağ protokol analizcisidir.Bu yazılım bilgisayara ulaşan paketleri yakalar ve içeriğini görüntüleyebilir.Kabaca o ağ üzerinde neler yapıldığını(mesela hangi sitelere girildiğini) bildiren bir programdır.(Aynı zamanda bir network(ağ) sniffer(koklayıcı) olarak da duyabilirsiniz bu programı )

İşte bu programla oluşturulan dosyaların uzantısı .pcap ' tır.
wireshark nedir ile ilgili görsel sonucu
Kaynakça

Kolesterolle İlgili Herşey

 

Kolesterol, hayvanların vücut dokularındaki hücre zarlarında bulunan ve kan plazmasında taşınan bir sterol, yani bir steroid ve alkol birleşimidir. Daha düşük miktarlarda bitkilerde de bulunur. Vücut, kolesterolü kullanarak hormon (kortizon, üreme hormonları…) , D vitamini ve yağları indiren safra asitlerini üretir.Bu işlemler için kanda çok az miktarda kolesterol bulunması yeterlidir.
Eğer kanda fazla miktarda kolesterol varsa kan damarlarında birikir ve sertleşmeye ve daralmaya (ateroskleroz veya arteriyoskleroz) yol açar. Aterosklerozda damar duvarında biriken tek madde kolesterol değildir; akyuvarlar, kan pıhtısı, kalsiyum gibi maddeler de birikir. 
Ateroskleroza halk arasında damar sertliği, damar kireçlenmesi de denir. Yüksek kan kolesterolünün zararlarından bahsedilirken söz konusu olan "kötü kolesterol", yani düşük yoğunluklu lipoprotein (İngilizce low density lipoproteins LDL) tarafından taşınan kolesterol düzeyidir. Yüksek yoğunluklu lipoprotein (İngilizce high density lipoproteins HDL) tarafından taşınan kolesterole "iyi kolesterol" denir.

Kolesterol nerelerde kullanılır;


-->Kolesterol suda çok az çözündüğünden kanın sulu kısmında taşınamaz. Kolesterolün kanda taşınması, suda çözünebilen ve kolesterol ve diğer yağ türevlerini taşıyabilen lipoproteinler aracılığıyla olur. Bu lipoproteinlerin yüzeyinde yer alan proteinler, kolesterolün hangi hücrelerden alınıp hangi hücrelere taşınacağını belirler.

İyi Kolesterol HDL ve Kötü Kolesterol LDL


Aslında ne HDL ne de LDL sadece kolesterolden oluşmamıştır. Bunlar kanda kolesterol ve diğer yağları taşıyan yuvarlak, misket gibi içi yağ ile dolu, dış yüzeyi protein ile kaplı damlacıklardır. LDL yani kötü kolesterol yağları vücudun heryerine dağıtır. Vücut hücrelerinin ihtiyacı varsa bu yağları kullanırlar ancak fazla olan yağ kanda dolaşır ve özellikle damar duvarlarına çökerek damar sertliğini hızlandırır. Oysa HDL tıpkı bir çöpçü gibi çevreden kolesterolü toplar ve karaciğere taşır. HDL’nin yaptığı bu işe ters kolesterol taşınması denir. Vücuttaki kolesterolü karaciğere taşıyan tek yapı bu HDL’dir. Peki karaciğer kendisine ulaştırılan bu kolesterolü ne yapar? Karaciğer HDL’nin kendisine getirdiği bu kolesterolü ürettiği safranın içine geçirir ve barsaklara gönderir. Böylece kolesterol barsaklar ve dışkılama yolu ile vücuttan uzaklaştırılır. İşte HDL kolesterolün bu özelliği ona iyi kolesterol denmesine neden olmuştur ve gerçekte fazla kolesterolün vücuttan atılmasının tek yolu da budur.
Böylece kan HDL kolesterolünüz yüksek ise kalp ve damar hastalıklarına karşı daha iyi korunuyorsunuz demektir.>>

İyi kolesterol HDL: Gün aşırı ve düzenli yapılan spor ve ceviz, fındık, badem, lif içerikli sebze ve meyveler, günde 2-2,5 litre kadar su içmek iyi kolesterolün artmasına yardımcı olur. İyi kolesterolü çok düşük olan bir kişinin sigara içmesi intihar etmesi kadar ciddi bir durumdur.

Kötü kolesterol LDL: Fazlası damarlarda birikmelere beraberinde damarlarda tıkanıklığa neden olduğunda, kişide göğüs ağrıları etkisi gösterebilir. Bu aşama kötü kolesterolün iyice yükseldiğini, ilerlediğini gösterir. Nadiren bazı hastalarda ciltte ve gözlerin etrafında sarı lekelere neden olsa da, bu çok az görülür. Kötü kolesterol genellikle ileri aşamalarda rahatsızlık veren belirtilere sebep olur. Kötü kolesterolün bu denli tehlikeli olması da, kişilerde çok fazla ilerlemeden bir belirti vermemesinden kaynaklanır. Düşürmek için: bolca sebze meyve tüketimi, sigara alkolü terketmek, ideal kilomuza dönmek gerekmektedir.

 Kolesterol niye yükselir? 

Kanda kolesterol düzeyini etkileyen çok sayıda faktör vardır. Bu faktörlerin bazıları önlenebilir niteliktedir. Bunlardan bazıları: 
  1. Kalıtımsal Faktörler 
  2. Gıdalar 
  3. Şişmanlık 
  4. Stres 

Kolesterol-yüksek tansiyon ilişkisi:

Kolesterol ve yüksek tansiyon arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Yani kolesterol yüksekliği yüksek tansiyona, yüksek tansiyon kolesterol yüksekliğine yol açmaz. Ancak ikisinin hedefi ve zarar verdiği organ aynıdır: Kan damarları. Yüksek tansiyon kan damarındaki basıncı yükselterek aşınma, yırtılmalara neden olur. Bu durum su borusu içindeki basıncın artmasına bağlı sorunlara benzetilebilir. Yüksek kolesterol de damar duvarında kolesterol birikimine yol açarak damarlarda daralma, tıkanmalara yol açar. Yüksek tansiyon ve kolesterol yüksekliği kan damarına diğerinin verdiği zararın şiddetini arttırır ve ortaya çıkmasını çabuklaştırır. Bu nedenle hem kolesterol yüksekliği hem de yüksek tansiyon tedavi edilmelidir.

İlaç tedavisi ile kolesterolün düşürülmesi:

Lipit düşürücü ilaç tedavisine baş vurulur. Statin grubundan ilaçlar, safra asidi ayırıcıları, nikotinik asit, fibratlar ve kolesterolün bağırsaklardan emilmesini engelleyen ilaçlar kolesterol kontrolünde kullanılır. Statin grubu ilaçlar özellikle çok etkilidir. Diğer ilaçlar da bazen statinlerle beraber, bazen tek başlarına etkili olur.

Doğal tedavi:

Balıklarda bulunan omega-3 yağ asitleri yağları da kolesterol kontrolünde kullanılır. Keten tohumunun içerdiği doymamış yağ asitleri de kolesterol kontrolünde kullanılır

 Kolesterolün neden olduğu bazı hastalıklar:

  1. Safra taşı(kolelit)
  2. Kalp krizi
  3. İnmeler
  4. Damar hastalıkları(Ateroskleroz(damar sertleşmesi))
  5. Alzheimer riskini arttırır
  6. Meme kanserini tetikler

 Safra taşı

Normal veya anormal safra bileşenlerinin büyüme veya birleşme yoluyla vücutta oluşan kristal yapılardır. Safrada çok fazla kolesterol ve yeterince safra tuzu olmayınca kolesterol taşları oluşur. Yüksek kolesterole ek olarak iki diğer faktör de önemli bulunmuştur. Bunlardan birincisi safra kesesinin ne sıklıkla ve ne kadar kasıldığıdır; seyrek ve yetersiz safra kesesi boşalması safranın fazla yoğunlaşmasına neden olup taş oluşumuna katkıda bulunabilir. İkinci faktör ise karaciğer ve safrada bulunan ve kolesterol kristalleşmesini kolaylaştıran veya engelleyebilen bazı proteinlerin varlığıdır.
Kolesterol taşları genelde yeşil, ama bazen beyaz veya sarı da olabilirler. Başlıca kolesteroldan oluşurlar.
Safra taşları safra kesesi ve safra kanalı dahil olmak üzere safra yolarının herhangi bir yerinde oluşabilirler. Ana safra yolunun tıkanmasına koledokolitiasis, safra yollarının bir kısmının tıkanması sarılığa neden olur. Pankreasın ağzının tıkanması pankreatite neden olur. Kolelitiasis safra kesesinde taş olmasıdır. Safra kesesinde genelde büyük tek bir taş olabileceği gibi pek çok, hatta binlerce daha küçük taş da olabilir.
Safra taşının ana belirtisi olan safra atağıdır, bu atakta yarım saatle birkaç saat arası bir süre boyunca hasta kişi üst abdominal(karın) bölgede gittikçe artan bir acı hisseder. Sırtta, genelde kürek kemikleri arasında, veya sağ omuzun altında acı olabilir. Mide bulantısı veya kusma olabilir. Daha ender bazı durumlarda acı midenin altında, pelvise(leğen kemiği) yakın bir yerde başlar. Acıyı azaltmanın bir yolu, safra kesesindeki safra seviyesini düzenlemek için ağrı başlangıcında bir bardak su içmektir ama bu yöntem her zaman çalışmaz. Bu ağrılar genelde özellile yağlı bir yemeğin ardından ve çoğu zaman gece vakti olur. Diğer semptomlar abdominal şişme, yağlı yemekleri kaldıramamak, geğirmek, gaz ve hazımsızlıktır. Eğer bu semptomlarla beraber üşüme, düşük ateş, deri veya gözlerin sararması veya kil renginde dışkı görülürse derhal bir doktora başvurmak gerekir.

Litotripsi:

 Litotripsi özel bir alet yardımıyla şok dalgaları kullanılarak safra kesesi, böbrek ve üst idrar kanalında meydana gelen taş oluşumlarının kırılması yöntemidir. İşlem sonrası taşlar geçtiği bölgelere zarar vermeyecek kadar küçülür ve normal yollarla vücuttan atılır. Ancak bu yöntem ancak belirli büyüklükteki yumuşak taşlara uygulanabildiği için her hastada kullanılmaz.

İlaç Tedavisi: 

Safra taşı için ilaç tedavisi sık kullanılan bir yöntem değildir çünkü başarı oranı diğer yöntemlere göre daha düşüktür ve bu tip ilaçların güçlü yan etkileri bulunmaktadır. Ancak kişinin sağlık koşulları diğer tedavi yöntemleri için uygun değilse ilaç tedavisi düşünülebilir.

Safra Kesesi Taşı Ameliyatı:


Safra kesesi taşı bulunan hastaların %80'i ameliyatla tedavi edilmektedir. Ameliyat 2 farklı şekilde uygulanmaktadır. İlki bölgede bulunan tüm taşların temizlenmesi, ikincisi ise safra kesesinin tümüyle alınmasıdır.

Damar hastalıkları

Ateroskleroz atardamarların en yaygın hastalığıdır. Yağ, kolesterol damar durvarı içinde plaklar adı verilen kümelenmeler şeklinde birikir. Bu birikintiler damarlarda yaygın olarak olur ve sonunda damarın normal işlevini bozar. Aterosklerotik damar daha sert olur ve kan akımına engel olur. Zamanla plak kalınlaşır ve kabalaşır.
Bazen plağın üzerini örten damar tabakası yırtılıp, plak içinde yağ hücrelerini bulunduran materyal dolaşıma karışıp daha ilerdeki küçük damarlarda tıkanıklıklara yol açabilir(beyin damar hastalıkları sonucu inme felç, kalp krizi, yapılan bypassların tıkanması, koroner kalp hastalığı).

Aterosklerozun tedavisinden amaç, hastalığın ilerlemesinin engellenmesi ve geriletilmesidir. Bu amaçla ateroskleroz gelişiminde rol alan risk faktörlerinin engellenmesi yada tedavisi yapılmalıdır. Örneğin kan basıncının düşürülmesi, gıdalarla alınan yağ ve kolesterolün azlatılması, kilo kaybı, sigarasız bir yaşam, şeker hastalığı var ise kan şekerinin kontrol altına alınması sağlanmalı ve ayrıca daha aktif ve hareketli bir yaşam teşvik edilmelidir. Kullanılan başlıca ilaçlar yağ ve kolestero düşürücü olan kolestiramin, kolestipol, gemfibrozil, statin türevi ilaçlardır. Ayrıca kanı sulandıran ilaçlar aspirin, clopidogrel ve ticlopidin dir.


Kaynakça :